– Yasemin Hanım, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Tabii ki. 1984 Uşak doğumluyum. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Uşak’ta tamamladım. Daha sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümünden mezun oldum. 8 yıl boyunca devlet okullarında çalıştım. 2015 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği özel eğitim kurslarına katıldım ve o tarihten itibaren özel eğitim alanında çalışıyorum.
– Sınıf öğretmenliğinden özel eğitime geçişiniz nasıl oldu? Bir kırılma anı yaşadınız mı?
Öğretmenlik yaptığım dönemde, öğrenme güçlüğü çeken ve özel eğitime ihtiyaç duyan birçok öğrenciyle karşılaştım. Bu öğrencilerime daha fazla yardımcı olabilmek için araştırmalar yaparken, özel eğitime yönelik kurslar olduğunu öğrendim. Bu kurslara katıldım ve özel eğitim alanına yöneldim. Çocuklara dokunmak, onların hayatını değiştirebilmek beni çok mutlu ediyor.
– Peki, özel eğitim nedir? Hangi durumları kapsar?
Özel eğitim, bir çocuğun yaşıtlarıyla arasında belirgin bir farklılık varsa, uzmanlar tarafından değerlendirilerek hazırlanan bireyselleştirilmiş bir eğitim programıdır. Bu kapsamda otizm spektrum bozukluğu, zihinsel engeller, görme ve işitme engelleri, disleksi, özel öğrenme güçlüğü gibi birçok alanda çalışıyoruz. Amacımız, bu farklılıklara sahip çocukların potansiyellerini ortaya çıkarmak ve onları topluma kazandırmak.
– Disleksi nedir? Aileler için en dikkat çekici belirtiler neler olabilir?
Disleksi, nörolojik bir problem değil, nörogelişimsel bir farklılıktır. Normal bireylerde beynin bir lobu çalışırken, dislektik bireylerde hem sağ hem sol lob aynı anda çalışır. Bu durum onların öğrenme süreçlerini etkiler. En yaygın belirtileri arasında okuma güçlüğü, yazı bozuklukları, matematikte zorluklar ve harfleri karıştırma yer alır. Aileler genellikle “Acaba çocuğumda zekasal bir problem mi var?” diye endişelenir. Ancak dislektik bireyler genellikle normal veya üstün zekalıdır. Albert Einstein, Thomas Edison gibi birçok başarılı kişi disleksiye sahipti.
– Erken müdahalenin önemi nedir?
Erken teşhis ve müdahale, çocuğun gelişimi için kritik öneme sahiptir. Öğrenme güçlükleri kreş veya okul öncesi dönemde fark edilirse, çocuğun yaşıtlarını yakalama şansı çok daha yüksek olur. Ancak birçok durumda bu belirtiler fark edilmez ve çocuk ilkokulun ilerleyen dönemlerinde tespit edilir. Bu süreçte kaybedilen zaman özgüven eksikliğine yol açabilir. Bu nedenle ailelerin ve öğretmenlerin belirtileri erken fark etmesi çok önemli.
– Disleksiye yönelik nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz?
Bütüncül bir yaklaşım öneriyorum. Dislektik bireyler için psikolojik destek, bilişsel gelişim ve akademik destek bir arada sağlanmalı. Özgüven kazandırmak bu sürecin ilk adımı. Aileler çocuklarına “Çalışmıyor, yapamıyor” gibi olumsuz tepkiler vermemeli. Çocuğun yaptığı doğru şeylere odaklanarak, onu motive etmeliler. Bu, öğrenme sürecini kolaylaştırır.
– Son olarak, geleceğe dair hedefleriniz neler?
Öğrencilerime ve ailelere daha fazla dokunabilmek istiyorum. Eğitimde her bireyin bir potansiyeli olduğuna inanıyorum. Her çocuğun öğrenebileceğine dair inancımı hiç kaybetmedim. Gelecekte daha fazla çocuğa ulaşmak ve onların başarı hikayelerine tanıklık etmek benim en büyük hedefim.
– Ailelere son bir mesajınız var mı?
Lütfen çocuklarınıza güvenin ve onların farklılıklarını kabullenin. Doğru yöntemlerle her çocuğun öğrenebileceğine inanıyorum. Çocuklarımızın özgüvenlerini kırmadan, onları destekleyelim. Eğitimde feda edilecek bir birey yoktur.
Bu röportaj, özel eğitim uzmanı Yasemin Sarıkaya’nın içtenlikle paylaştığı bilgi ve deneyimlerini içeriyor. Özel eğitim gereksinimi olan çocuklara ve ailelerine ışık tutacak bir yol haritası sunuyor.