Tıp fakültesi öğrencileri için kadavra ithal ediliyor

tip-fakultesi-ogrencileri-icin-kadavra-ithal-ediliyor-6lS3L5Qk.jpg

Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinde 100’ün üzerinde tıp fakültesi bulunuyor ve buralarda on binlerce doktor adayı eğitim görüyor.

Tıp eğitiminin en önemli ayaklarından biri olan anatomi ise yaşanan kadavra sorunu nedeniyle sekteye uğruyor.

KADAVRA OLMANIN DİNEN BİR SAKINCASI YOK

Fakültelerin kadavra ihtiyacı üç şekilde karşılanıyor: Hastanelerde ölen kimsesizler, gönüllü bağışçılar ve ithal etme. Vücudun kadavra olarak bağışlanması konusunda dinen bir sakınca olmamasına rağmen bu konudaki ön yargı ve bilgisizlik nedeniyle tıp eğitimi için yeterli düzeyde kadavra bulunamıyor.

Türkiye’deki hekim adaylarının Avrupa’dakiler kadar şanslı olmadığını rakamlar da ortaya koyuyor. Kadavra-öğrenci oranı Avrupa’da bire on iken, Türkiye’de bir kadavra başına 30-40 öğrenci düşüyor.

”KADAVRA TEMİN ETMEK ÜLKEMİZDE CİDDİ BİR SORUN”

Doç. Dr. İlke Ali Gürses, anatominin öğrenilmesinde en avantajlı eğitim materyalinin insan vücudu olduğunu, bu yüzden eğitimde kadavraların aktif şekilde kullanıldığını söyledi.

Anatomiyi gösteren birçok farklı eğitim malzemesinin bulunduğunu dile getiren Gürses, “Örneğin maketler ya da üç boyutlu yazılımlar var. Her ne kadar bu yazılımlar ve teknoloji belli bir düzeye ulaşmış olsa da maalesef kadavra kadar detaylı ve ayrıntılı, insan vücudunun birebir örneği hala tam olarak sağlanamıyor. Eksiklikleri var hem teknolojik ürünlerin hem de maketlerin.” dedi.

”TÜRKİYE’DE YAVAŞ YAVAŞ BU KONUDA BİLİNÇ ARTMAYA BAŞLADI”

Kadavranın en önemli eğitim kaynağı olduğunu vurgulayan Gürses, sözlerine şöyle devam etti:

“2012 yılından önce kadavra olarak sadece devlet hastanelerinde ya da çeşitli sağlık kuruluşlarında vefat eden kişilerin, aileleri sahip çıkmadıysa, bedenleri kullanılıyordu. Daha sonraki yıllarda bu temin yolu çok azaldı. Özellikle büyükşehirlerde çok ciddi kadavra temin sıkıntısı yaşamaya başladı fakülteler. 2009 yılından sonra İstanbul’da büyük fakülteler hiç kadavra alamamaya başladılar. Bunun öncesinde senede 10-15 civarında alabiliyorlardı. Türkiye’de sadece birkaç fakülte bu yolla hala temin yapabiliyor yani kimsesiz kadavra kullanılabiliyor.

Bu sıkıntı sürünce Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği, 2012 yılında kişilerin hayattayken kendi bedenlerini tıp eğitimine bağışlamalarıyla ilgili bir kampanya başlattı. Kampanya çeşitli faaliyetlerle tanıtılmaya çalışıldı ve ilginç bir şekilde yine büyük illerde başlamak kaydıyla yıllık başvurular önce 10-15’lere, sonra 20-30’lara, en son 2019 yılının sonunda İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin’de 50 başvuruya kadar yaklaştı. Kadavra temini de bunu 2-3 sene geriden takip etti. 2014-2015 yılından sonra bu köklü fakülteler senede 2-3 bağış kadavra temin etmeye başladı. En son 2019 yılının sonunda senede 5 kadavra temin etmeye başladılar. Bu daha önce olmayan bir yol için bir ilerleme oldu. Senede 5 kadavra, 300-350 öğrencisi olan bir fakülte için yeterli mi? Çok düşük bir rakam aslında. Yurt dışında öğrenci-kadavra oranları, 8-10 öğrenciye bir kadavra düşecek şekilde. Türkiye’de yavaş yavaş bu konuda bilinç artmaya başladı ama hala istenilen düzeyde değil.”


”YENİ KURULAN FAKÜLTELER, İTHAL KADAVRA İLE EĞİTİMLERİNİ YÜRÜTÜYOR”

Tıp fakültelerinin kadavra yetersizliği durumunda başvurdukları bir başka yöntem olan ithal kadavraya ilişkin de bilgi veren Doç. Dr. Gürses, 2014 yılında kadavra bağışıyla ilgili 2238 sayılı kanunda yapılan düzenlemeyle, ulusal kaynaklar yetersizse, yurt dışından kadavra temin edilebileceğine dair iznin çıktığını, bu süreçten sonra birçok vakıf ve devlet üniversitesinin bu yolla kadavra temin ettiğini söyledi.

Gürses, özellikle küçük şehirlerde yeni kurulan fakültelerde kimsesiz cenaze ya da bağış kadavra temininin hala mümkün olmadığını, o yüzden de buraların ithal kadavralarla eğitimini yürüttüğünü belirtti.

“Bu rakam çok daha arttı çünkü 2016’dan sonra 30’un üzerinde yeni fakülte açıldı ve bu fakültelerin hepsi yurt dışından temin etti. Bazı devlet ve vakıf üniversiteleri, ithal kadavrayı 2 senede bir tekrar alıyor. Büyük üniversitelerde ve bazı vakıf üniversitelerinde uzmanlık sonrası eğitim için çeşitli kurslar yapılıyor. Bu kurslar için de Türkiye’den temin edilen kadavra sayısı yetersiz olduğu için yurt dışından temin yapılıyor. Bu işlemleri yapan firmalar var bakanlığın onay verdiği. Herhangi bir fakülte bu firmalar ile görüşse, 14 bin 500-16 bin dolar civarı fiyata bir kadavrayı yurt dışından temin etme şansları var.”


”VATANDAŞ, KADAVRA BAĞIŞINDAN YETERİNCE HABERDAR DEĞİL”

Doç. Dr. İlke Ali Gürses, kadavra bağışı oranlarının düşüklüğünün sebeplerine ilişkin şu bilgileri verdi:

“En büyük sıkıntı, kadavra temini için bağış yapılması konusundan vatandaşın yeterince haberdar olmaması. Derneğin yaptığı anketler, vatandaşların yüzde 50 kadarının bağış yoluyla kadavra temin edilebileceğinin farkında olduğunu ancak çeşitli gerekçelerle buna yanaşmadığını ortaya koydu. Böyle bir yöntem olduğunun, bu şekilde kadavra temin edildiğinin, eğitim ve araştırmada kullanılabildiğinin insanlara yayılması lazım. İlk sıkıntımız bu.

İkinci sıkıntı, yine bilgi eksikliğinden çıkan bir şey. İnsanlar eğitim sırasında kadavraların nasıl kullanıldığı, sonrasında nasıl defnedildiği konusunda bilgi sahibi olmadıkları için en büyük çekinceleri aslında burada. Eğitim sırasında vücutlarına yapılacak şeyden korkuyorlar. Bunun yapılmasını istemedikleri için büyük bir kısmı olumsuz bakıyor bağış konusuna.”


”DİN, HEM POZİTİF HEM DE NEGATİF BAĞIŞ SEBEBİ”

“Çalışmada şöyle bir sonuç çıktı. Bağış yapan kişilerle görüştük ‘Kendinizi neden bağışladınız?’ diye. Orada din ile ilgili enteresan bir şey var. Bir grup bağışçı tamamen dini gerekçelerle bağışlıyor. Bu konu ile ilgili en bilinen örnek Maide Suresi’nin 32. ayeti ‘Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.’ Bunu bize cevap olarak yazan bağışçı da var. Tam tersi İslami uygulamaları kabul etmeyenler de var. O yüzden din Türkiye’de hem pozitif hem de negatif bağış sebebi.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’na e-devlet üzerinden başvurduk. ‘Ben vefat ettikten sonra kendi bedenimi, kadavra olarak kullanılması için bağışlamak istiyorum. Bununla ilgili herhangi bir dini engel var mı?’ diye. Verilen cevap şu şekildeydi: ‘Kadavra olarak kişinin bedenini bağışlamasında dinen bir engel yoktur, sadece kişinin bedenine saygı gösterilmesi kapsamında, gasil, namaz ve defin işlemlerinin sırasıyla yapılması lazım.’ Orada herhangi bir süre belirtilmedi. Hemen yapılıp defnedilmesi gerekmiyor. O yüzden gasil ve namazdan sonra kadavra olarak kullanılıp daha sonra defin işleminin yapılabileceğini yorumladık. Soranlara da bu şekilde bilgi verdik.”


”BEDEN BÜTÜNLÜĞÜ BOZULMAYACAK ŞEKİLDE YAPILIYOR”

Doç. Dr. İlke Ali Gürses, tıp eğitim sırasında kadavranın nasıl kullanıldığına ilişkin endişesi olan veya yeterli bilgisi bulunmayanlara şu bilgileri aktardı:

“Burada yaptığımız işlem, vücudun içindeki organları, damarları, sinirleri, kasları, kemikleri inceliyoruz ve bunların birbirleriyle ilişkilerini değerlendiriyoruz. Hem öğrencilere hem de uzmanlık sonrasında eğitim alanlara bu yapıların, cerrahi uygulamalarda ya da bazı tıbbi işlemlerde neden önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz. Bunu yapabilmemiz için de vücudu kesip açmamız lazım aslında. Diseksiyon dediğimiz, kelime olarak kesip, açıp, bakmak anlamına gelen bir işlem yapılıyor. Bu, rastgele yapılan bir işlem değil. Belli kurallara, düzene ve vücuda saygı gösterilerek, bu işi bilen tecrübeli insanlar tarafından sadece eğitim ve araştırma amacıyla yapılan bir işlem. Türkiye’deki uygulama gereği, beden bütünlüğü bozulmayacak şekilde yapılıyor ki defin işlemlerinde hem aileyi hem de yakınları mağdur olmasın diye.”


”KİŞİNİN KARARINI, AİLENİN DESTEKLEMESİ ÖNEMLİ”

Vatandaşlara, kadavra bağışıyla ilgili merak ettikleri bir konu veya şüphe varsa araştırmalarını tavsiye eden Gürses, “Eğer ulaşabiliyorlarsa, yaşadıkları şehirlerdeki tıp fakültesinde anatomi bölümlerine ulaşmaya, buralardaki kişilerden bilgi almaya çalışsınlar. Birebir, yaşadıkları şehirlerdeki hocalarla iletişime geçmeleri daha sağlıklı olacaktır.” dedi.

Kadavralar eğitimde kullanıldıktan sonra bağışçılarının yakınlarının da katılımıyla defin işleminin yapıldığını anlatan Doç. Dr. Gürses, bağış işleminin gerçekleşmesi açısından kişinin verdiği kararı ailenin de desteklemesinin önemli olduğunu vurguladı.

Kadavra bağışı için bir tıp fakültesinin anatomi ana bilim dalına bizzat gidilerek ıslak imzalı başvuru yapılması gerektiğini belirten Gürses, bu işlemin yasal bağlayıcılığı bulunmadığını, bağışla ilgili son kararın aileye ait olduğunu sözlerine ekledi.

”TÜRKİYE’DE BİR KADAVRAYA ORTALAMA 30-40 ÖĞRENCİ DÜŞÜYOR”

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Anatomi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Üzel de kadavranın başta anatomi dalı olmak üzere tıbbın birçok şekilsel alanında eğitim materyali olarak çok değerli olduğunu, insan vücudunu tam anlamıyla tanımak ve tasarlanan yeni bir uygulamanın insan bedeninde ne gibi sonuçlara yol açabileceğini görmenin kadavra üzerinde çalışmakla mümkün olabildiğini söyledi.

Türkiye’de büyük bir kadavra açığı bulunduğunu belirten Doç. Dr. Mehmet Üzel, “Öğrenci sayısına göre çok düşük sayıda kadavramız var. Yıl içinde çeşitli tıp fakültelerine beden bağışı yapılabiliyor ama bu, Türkiye’deki anatomi eğitiminin ihtiyacının çok çok gerisinde. Bir kadavra üzerinde sağlıklı eğitim verebilmemiz için en fazla 10 öğrenciye kadar bir grup kurmamız lazımken, Türkiye koşullarında ortalama 30-40 öğrenci oluyor en iyi hallerde. Bazı tıp fakültelerimizin kadavrası bile yok ya da aynı kadavrayı çok uzun süre kullanıyorlar, artık eğitim özelliğini kaybetmiş durumdalar.” ifadelerini kullandı.

”KADAVRANIN YERİNİ TUTABİLEN BİR MATERYAL YOK”

Ana bilim dalına gelen bir cenazenin, 5-10 yıl kadavra olarak kullanıldıktan sonra varsa ailesine teslim edildiğini, kimsesi yoksa belediye ile görüşülerek defin işlemlerinin yapıldığını anlatan Doç. Dr. Üzel, dini vecibelerin aileler tarafından cenazenin tesliminden önce ya da sonra yapabildiklerini ifade etti.

Kadavra temin edilememesi halinde yurt dışından da ücreti karşılığında getirilebildiğini aktaran Mehmet Üzel, bunun da sağlanamaması halinde maketler, üç boyutlu teknolojilerle bu eksiğin kapatılmaya çalışıldığını ancak bunların da kadavranın yerini tutmadığını dile getirdi.

Son yıllarda kimsesizlerin cesedinin de üniversiteye gelmediğini ifade eden Üzel, “Eskiden esas kadavra kaynağımız bu kimsesiz cenazeleriydi. Hastanelerde kimsesiz olan kişiler, hastane müdürlüklerinin inisiyatifiyle tıp fakültesine verilebiliyordu. Biz de belli bir süre saklamak, ondan sonra üzerinde çalışma yapmak durumundayız. Her gelen kimsesiz cenazeyi çalışma materyali olarak kullanamıyoruz.” dedi.

Kampanyalarının, bağış oranını arttırdığını ancak yine de sayının yeterli olmadığını vurgulayan Mehmet Üzel, sağlıklı bir eğitimin verilebilmesi için Türkiye’de mevcut tıp öğrencilerinin onda biri kadar kadavraya ihtiyaç olduğunu söyledi.

DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU’NUN FETVASI

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, kadavra bağışı konusuda dinen bir sakınca olmadığını internet sayfasında şu şekilde açıklıyor:

“Tıp biliminin gelişmesi ve tıp alanında hizmet verecek elemanların yetiştirilmesi amacına yönelik insan cesedi (kadavra) üzerinde uygulamalı çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bunların söz konusu amaca yönelik olarak kullanılmasında dinen bir sakınca yoktur.

İslam’a göre insanın ölüsü veya ona ait bir organı da saygıya layıktır. Bu itibarla, söz konusu kadavraların eğitim amacı dışında kullanılmaları dinen caiz değildir. Ayrıca cenazenin yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve defnedilmesi gerekir. Bu hususlara riayet edilmesi şartıyla kadavra bağışında bulunulmasında ve varislerin bu konudaki vasiyeti yerine getirmelerinde dinen bir sakınca yoktur.”

Exit mobile version