Nil Kural – Frank Herbert’ın 1965 yılında yayınlanan ve bir sonraki yıl Hugo Ödülü kazanan bilimkurgu romanı “Dune”, türünün hızlı başarı öykülerinden. O gün bugündür okunmayı ve konuşulmayı sürdüren bu klasik, elbette sinemanın radarına girdi ve yönetmenler Herbert’ın dünyasını görselliğe taşımanın yollarını aradı. Nitekim önce Alejandro Jodorowski’nin yapım aşamasına gelemeyen denemesi, dâhi yönetmen David Lynch’in kariyerinin tek başarısızlığı derken şimdi sıra Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve’de. Eylül ayında Venedik Film Festivali’nde yarışma dışı gösterileceği açıklanan, ardından Toronto Film Festivali’nde izleyiciyle buluşacak bu yeni uyarlama, dünyanın birçok yeriyle birlikte Türkiye’de de 17 Eylül’de gösterime girecek. Son yılların en heyecanla beklenen filmlerinden birine gün sayarken, “Dune”un yönetmenlere büyük hayaller kurduran ve büyük hayal kırıklıkları yaşatan tarihine bakmanın tam sırası.
Kısa bir özet. “Dune”, feodal bir düzende geçiyor. Çok değerli bir baharatın üretildiği çöl gezegeni Dune veya Arrakis’in yönetimini Atreides ailesine veriliyor. Harkonnen Ailesi tarafından tuzağa düşürülen Atreides Ailesi’nin oğlu Paul, annesi Jessica ile kaçıyor ve Arrakis’in yerli halkı Fremenler’e sığınıyor. Paul, burada bir lidere dönüşüyor.
Yıl 1974. “El Topo” ve “The Holy Mountain” ile kendisine yaratıcılığının sınırlarını zorlayan, benzersiz bir yönetmen olarak özel bir izleyici kitlesi edinmiş Şilili sinemacı Alejandro Jodorowsky, bir sonraki projesi olarak “Dune”u istiyor. Fransa’dan açık kart alan yönetmene uyarlama konusunda sınır tanınmıyor. Jodorowski’nin akıllara durgunluk veren ekibinden örnekler verelim: Salvador Dalí, Shaddam IV rolünde; Orson Welles, Vladimir Harkonnen’i canlandırıyor; Mick Jagger ise Feyd-Rautha. Set arkasına gelirsek müzisyenlerden biri Pink Floyd. H. R. Giger tasarımcılar arasında. Dan O’Bannon özel efektlerden sorumlu. Çok detaylı bir hazırlık sürecinin ardından Jodorowski’nin dünyayı değiştireceğine inandığı bu uyarlama Hollywood tarafından finanse edilmiyor. Bu süreci konu alan 2013 tarihli belgesel “Jodoroswki’s Dune” bittiğinde suya düşen bu proje bir ihtimalle dünyanın çekilememiş en iyi filmi diye düşündürüyor.
Yıl 1984. “Dune” sonunda uyarlanıyor, yönetmen David Lynch. Herbert uyarlamadan memnun. Ancak azınlıkta. Jodorowski’den aktaralım: “Salona zorla gittim. Film ilerledikçe fark ettim ki berbat. Hoş değil biliyorum ama çok sevindim açıkçası.” Jodorowski’nin fikirlerinin çoğunluğun hissiyatını yansıttığı bu çevrim, Lynch’in kariyerinin tek başarısızlığı oldu.
Yıl 2021. Yönetmen koltuğunda “Blade Runner 2049” ve “Arrival” ile bilimkurgu türü otoritesine dönüşen, zanaatkârlığı da kuvvetli Denis Villeneuve var. Fragmanı, Villenueve’ün ekoloji, politika ve din üzerine bu mitolojik bilimkurguyu ayakları yere basan gerçekçi bir uyarlamayla aktardığına işaret ediyor. “Dune”, sinema dünyasında şeytanın bacağını kıracak mı bilinmez. Ancak filme koşacak milyonlar arasında biri eksik olacak: David Lynch. Neden mi? “Çünkü Dune benim için bir kalp kırıklığı. Başarısızlıktan ibaretti ve kurguyu son haline getirmeme izin verilmedi. Hayalimdeki ve yapmak istediğim film, bu değildi.”
FİLM SEÇKİSİ
“Never Gonna Snow Again / Bir Daha Asla Kar Yağmayacak”
Malgorzata Szumowska ve Michal Englert’nın yönetmeliğinde çekilen kara komedi, bir Rus göçmeninin Polonya’da zenginlerin yaşadığı bir sitede masör olarak işe başlayıp zamanla bir guruya dönüşmesini konu alıyor. (İstanbul Film Festivali)
“Summer of Soul”
1969’da Harlem’de gerçekleşen ve 300 bin kişinin katıldığı “Siyah Woodstock” adıyla anılan müzik festivali, siyah kültürünün gizli bir sayfası. Film, davulcu Questlove’ın ilk uzun metrajlı belgeseli. (İstanbul Film Festivali)
“Fabian veya Bok Yoluna Gitmek”
Alman sinemasının önemli yönetmenlerinden Dominik Graf’ın bu yılki Berlin Film Festivali’nde yarışan filmi Erich Kastner’in “Bok Yoluna Gitmek” adlı zamanında yasaklanan romanının sinema uyarlaması. (İstanbul Film Festivali)