GÜÇ SAVAŞINDA KAZANAN
Her çağın değişmez dinamikleri arasında yer alan eğitim, din, ahlak, bilim, kültür unsurları toplumları ve insanları bir bütün içerisinde etkileye gelmiştir. Etkilemesinin yanı sıra ayakta tutan dinamiklerdir de diyebiliriz. Çünkü toplum bu dinamiklerden beslenir; bu değerlerle zenginleşir, değer kazanır. Bu temel dinamikler genelde toplum, özelde bireyse olarak insanlar üzerinde bu kadar etkiye sahipken kendi arasında da belirli bir etkiye sahip iç içe geçmiş halkalardır diyebiliriz. Bu kadar kuşatıcı ve temel yapıtaşı özelliğine sahip olma özelliğine sahip unsurların birbirini etkileme potansiyeline sahip olmaları ise yine beklenecek bir durumdur.
İç içe geçmiş halkalar gibi duran zincirlemenin birey ve toplum üzerindeki değişiklikler, hareketlenmeler ve etkiler oluşturan bu önerme üzerinden bir takım örneklemeler ile gidelim.
Dinin eğitim ve bilim üzerindeki etkilerinden başlayalım. İlk emri ikra yani oku olan İslam Dini kendi döneminde ve sonraki yıllarda bütün dünyayı etkileyecek büyük bilim adamları yetiştirmiştir. İslam dininin ve Müslümanlığın altın çağı olan bu dönemde birçok bilim adamı yetişmişken belki de yüzyıllar sonra Avrupa’da meydana gelecek Rönesans’ ın da meydana gelmesine etkisi olmuştur.
Yine kendi döneminde İslam dininin bu denli bilimsel etkilerinin yanında getirmiş olduğu sosyal adalet, eşitlik gibi temel desturlar ile insanlar arası barışı, adaleti getirmiştir. Bu barış ve adalet yeni bir kültür oluşturmuştur, yeni bir ahlak anlayışı oluşturmuştur.
Her türlü kötülüğün ve ahlaksızlığın hüküm sürdüğü İslam öncesi bir dönemden, insanların iş yerlerini açık bırakarak namaza gittiği, her türlü adaletsizliğin hüküm sürdüğü İslam öncesi bir dönmeden Hz Ömer adaletinin hüküm sürdüğü bir döneme dönüşen bir yapı ve düşünce oluşmuştur.
İslam öncesi ahlaki sosyal çöküntünün inanılmaz boyutlara ulaştığı bir dönemden, İslam dininin insanlar arasında kabul görüp yayılması ile özü itibariyle adalet, iyiliği emredip kötülükten sakınmayı öğütleyen ve bunu yaşam felsefesi haline getiren İslam dininin altın çağı olarak bilinen zamanda toplumun ve insanın adeta yeni bir düzleme oturtulduğu, yeni ve evrensel ahlak değerlerinin etkin olduğu insan ve toplumun yeni bir bilince geçtiği yıllar olduğu görülmektedir.
Bir benzetme ile açıklarsak; suyun önünü bir yerden açtığınız zaman akacak ve kendine yeni kollar oluşturacak ve gittiği yol üzere kendine daha fazla yol oluşturacak, çizecek, yeni mecralara akacak, daha fazla alana yayılacaktır. Ama bunun için önce suyun kaynağını bulmanız gerekecek, sonra kaynağını bulduğunuz suyun yerin dış yüzeyine çıkarılması ve ona göre yol çizilmesi gerekir. Çizilen bir iki yoldan sonra su kendine ait yeni yollar oluşturabilecektir. Bir kaynak, birkaç kol ve yeni kollar şeklinde akıp giden bir su kaynağı…
Kaynağı, akıl, adalet olan İslam dini elbette ki bilimin gelişmesine öncülük edecek ve yeni bilim adamları çıkartacaktı; elbette ki yeni bir adalet ve ahlak anlayışı oluşturacaktı.
Bir başka örnek üzerinden gidecek olursak; 15 ve 16. Yüzyıl Avrupa’sında okumanın yaygınlık kazanmadığı, bilimin ve aklın geri plana itildiği bir anlayışın sonunda Avrupa birçok açıdan kötü bir dönem geçirmiştir.
Sonrasında ise Avrupa’yı bu kadar farklılaştıran öncelikli olarak eski dönem klasik eserlerin herkesin anlayacağı bir dile çevrilerek bilimin, aklın, sorgulamanın ön planda tutulmaya başlanması ile olmuştur. Daha önce okutulmayan eserlerin okunması ile insanlar arasında yeni bir bilinç oluşmuş; daha çok okuyan, daha çok yazan, daha çok bilgiye ulaşan bir toplum oluşmuştur. Aydınlanma çağının tohumlarının atıldığı Reform ve Rönesans’ın etkileri sonucunda toplumsal hafıza güçlendirilmiş ve bir bütün olarak bir kıta gelişmiştir. Bununla birlikte resimde, edebiyatta birçok akım, anlayış oluşmuştur. Bilinç, düşünce ve entelektüel olarak bu kadar gelişen bir toplumun bunun meyvelerini yıllar sonra yeni teknolojiler ve üretimler ile kazandığını görüyoruz. Bunun yanında daha refah bir seviyeye ulaşmış, kendisini bu sayede hem bilgi hem de görgü anlamında geliştiren insanın ahlaki bilincinin de geliştiği görülebilir.
İnsanların bilgiye hiç olmadığı kadar kolay bir şekilde ulaşabildiği günümüzde ise din, bilim, kültür, eğitim ve ahlak gibi toplumsal dinamikler açısından iyi sonuçlar olduğu kadar kötü sonuçların da meydana geldiği görülebilir. Değişen beslenme şekilleri, bilgiye ulaşım kolaylığı, internet ile bütünsel kolaycılığa kaçmanın oluşturduğu etkiler ile üreten, üstüne ekleyen bir insan kadar hantallaşan, tüketen, kolaycılığa kaçan, sorgulamaktan ziyade hazır içerik tüketen ya da kopya içerik üretme araçları ile bu kervana katılan gençler, insanlar ve bireyleri daha sık görür olduk. İyilik hiç olmadığı kadar kolay yayılabilirken, hiç olmadığı kadar üstü örtülüp manipüle edilebilir hale gelebiliyor. Kötülük ise hiç olmadığı kadar kolay ve hızla yayılabiliyor. Eskisine oranla hızla artan bu araçları üretenlerin, elinde tutanların yine burada büyük bir gücü elinde bulundurup birey ve toplumları istediği bilime inandırılması, istediği kültüre dönüştürülmesi hiç olmadığı kadar kolay hale gelmiş bulunmaktadır. Bilimin önüne geçmiş bir teknolojinin burada bilimi de, eğitimi de, ahlakı ve daha birçok unsuru daha kolay etkileme, yönlendirme, şekillendirme etkisinin olduğu görülebilir. Yazının başında birbirini etkileyen iç içe halklar olduğundan bahsetmiştik. Ama şimdi ise bu durumun teknoloji ile daha farklı bir ivme kazandığı ve birbirine etkileri açısından daha farklı bir biçim ve etki gücü oluşturduğu görülebilir. Farkı oluşturan ise teknoloji ve sanayi çağının etkileri olduğu rahatlıkla görülmektedir.
Eğitim, bilim, kültür, din her ne kadar nizami bir etkiye ve dansa sahip olsa da zaman zaman bunların bir birini etkileme gücü birinin etkisinin azaltılarak diğerinin daha güçlendirilip, diğerleri üzerinde etki ve terbiye etme gücü olarak da kullanılması sonucu olarak birbirleriyle güç savaşı da oluşturduğu söylenebilir. Öyle bir temel taşımasa bile şekillendirilen dini alıp eğitimin, bilimin baskılanması söz konusu olduğu kadar eğitim adı altında ya da bilim adı altında din baskılanıp devre dışı bırakılmasının da söz konusu olduğu görülebilir. Zaman zaman ahenkli bir dansa sahne olan temel dinamikler yeri gelince birbiri üzerinde güç, baskı ya da kontrol oluşturma etkisinin de olduğu görülebilir. Fakat her ne şekilde olursa olsun birbiri üzerindeki etki hep devam etmiştir, devam da edecektir. Tıpkı gök kubbede hisleriyle, düşünceleriyle, ruhuyla iz bırakan insanın, ruh, beden, his ve duygularının bütünselliği gibi.
“GÜÇ SAVAŞINDA KAZANAN” SALİH KORKMAZ ANLATIYOR…
Paylaş