1. Haberler
  2. SPOR
  3. Son dakika – Yarım asırda bitmeyen üç saniye! Tarihi Rusya-Amerika finali

Son dakika – Yarım asırda bitmeyen üç saniye! Tarihi Rusya-Amerika finali

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

ATTİLA GÖKÇE

Olimpiyat Oyunları Basketbol maçlarının en unutulmazı, 1972 Münih finalinde oynanan ve Rusya’nın Amerika’yı 51-50 yenmesiyle şok etkisi yaratan maçtır.
10 Eylül 1972 Pazar günü saat 11.45’de Amerikalı TV izleyicileri için özel olarak ayarlanmış saatte başlayan maç, ABD Amatör Basketbol takımının o güne kadar hiç yenilmeden üst üste kazandığı 62 maçtan sonra 63.sü olacaktı. Ne var ki o büyük rüya 3 saniye içinde kabusa dönüştü.
Kolej basketbolundan seçilen öğrencilerle oluşturulan Amerikan takımı Sosyetler Birliği ile oynuyordu. Soğuk savaş yıllarının da etkisiyle final doğu-batı kapışması anlamına geliyordu.
Amerikan takımının coachu Hank İba, bu finalde çok değişik bir strateji uyguladı. Oyuncularının kasıtlı olarak hızlı değil, yavaş, kontrollü ve disiplinli bir oyun oynamalarını istedi. Sovyetler bu oyuna çabuk ve baskılı taktikle karşılık verdiler. İlk yarıyı 26-21 önde bitirdiler. İkinci yarıda bitime 6 dakika 07 saniye kala Sovyetler 8 farkla öndeydi. Ancak Amerikan takımı tam saha pres ve çabuk oyunla farkı 1 sayıya indirdi. Oyun sona yaklaşırken Sovyetler’in efsane basketbolcusu Sasha Belov büyük bir hata yaparak topu Amerikalı rakibi Doug Collins’e attı. Amerika için büyük fırsattı bu. Sako Sakandalidze taktik faulle rakibini ve durdurdu. Collins bilinçsizce oyuna devam etmek istedi. Ancak bitime üç saniye kala iki faul atışı kazanmıştı. Sovyetler 50-49 geriye düşmüşlerdi. Oysa iki atış arasında Sovyet coachu Vladimir Kondrashkin mola istemişti.

O günkü kurallara göre faul atışlarında araya girip mola istenebilirdi. Brezilyalı hakem Renato Righetto bu isteği görmedi. Sovyetler itiraz ederken Collins ikinci atışı da yapmış ve takımını öne geçirmişti. Righetto kenara gelerek saati oyunun bitimine 1 saniye kalacak şekilde düzenledi.
İşte tam bu anda FİBA Genel Sekreteri William Jones masaya yaklaştı ve tüm hakemlere oyunu üç saniye olarak yeniden oynatmalarını söyledi. Kurallara göre böyle bir hakkı kesinlikle yoktu. Ancak FİBA Genel Sekreterinin ne kadar güçlü olduğunu bilen hakemler Jones’un emrini (!) uyguladılar. Bu sırada öne geçmenin coşkusuyla Amerikalı oyuncular bu zor zaferi kutluyordu. Üç saniyeliğine oyun yeniden başlayacaktı şaşırdılar. Kondrashkin faul atışından sonra üç saniyelik oyunu başlatarak Edeshko’ya verdi topu. O da şimşek gibi bir uzun top attı rakip pota altında bekleyen Sasha Belov’a. Belov, iki uzun Amerikalının arasından sıçrayarak topu aldı ve iki sayılık atışını yaptı. Maç bitti Sovyetler 51-50 kazanmış oldular. Olimpiyat tarihinde ilk defa yaşanan bir olaydı bu. Sovyetler Amerika’yı yeniyor ve altın madalyayı kazanıyordu. Amerikan takımı bütünüyle şok yaşıyordu. İtiraz ettiler, kabul görmedi. Madalya törenine çıkmadılar, gümüş madalyalarını almadılar.
1992 Barcelona Olimpiyat Oyunları yaklaşırken “Öksüz Madalyalar” başlığıyla bu dramatik olayı yazdım ve IOC’nin depolarında sahibini bekleyen madalyaları anlattım.
Sovyetler bu maçı sistemin önemli bir başarısı olarak gösterdiler. William Jones 1981’de öldü. Avrupa’da ve dünyada basketbolu yaygınlaştırdığı ve tanıttığı için FİBA tarafından 2006 yılında Basketball Hall of Fame’e seçildi. Onlarca devletten eğitim ve spor hizmet ödülleri kazandı. Münih’teki müdahalesinden dolayı pişmanlık açıklaması yapmadı.

Sovyetler’e altın madalya kazandıran son 2 sayıyı atan Sasha Belov 3 Ekim 1978’de 26 yaşındayken henüz bilinmeyen, açıklanamayan durumlarla hayatını kaybetti. Takım oyuncularından Sergei Belov’la aynı soyadını taşıyorlardı ama, bu bir rastlantıydı. Kardeş değildiler. 1980 Moskova Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreninde stattaki olimpiyat meşalesini yakan sporcu Belov’du.

Rüya takımın hikayesi
ABD Sovyetler Birliği, Münih finalinden 16 yıl sonra Seul’de yarı finalde buluştular. Bu maçı da Sovyetler 82-76 kazandı. Finalde de Yugoslavya’yı 76-63 yenerek altın madalyayı aldılar. Amerika ancak bronz kazanabilmişti.
Çoğu kişi ABD’nin bu kaybından sonra NBA kartını oynadığını sanır. Ancak gerçek çok farklı. Uluslararası Amatör Basketbol Federasyonu (FİBA) 17 Nisan 1989’da profesyonel basketbolcuların da olimpiyat oyunlarına katılmasını kabul etti. Oylama 13’e karşı 56 oyla alınan bu kararla NBA yıldızları da olimpiyat mücadelesine katılabileceklerdi. Sanılanın aksine bu öneriye Amerikan Amatör Basketbol Federasyonu karşı çıktı. Aleyhte kullanılan 13 oydan biri de Amerika’ya aitti. Amerikalılar, milyonerlerden kurulu bir takımın, kolejden yetişenlerin yolunu kesebileceğini bazı fonları kaybedebileceklerini ileri sürerek itiraz ettiler.

Öneri sahipleri ise Sovyetler Birliği ve Yugoslavya idi. Onlar, en iyi oyuncularına NBA’de kapıların açılmasını istiyorlardı. 1992 Barcelona Oyunları’nda basketbol dünyasının yıldızlarından oluşan “Dream Team” efsanesi böyle başladı. Larry Bird, Erwin “Magic” Johnson, Dawid Robinson, Patrick Ewing, Scottie Pipen, Michael Jordan, Clyde Drexler,Karl Malone, John Stockton, Christopher Mullin, Charles Barkley, Christian Leather Rüya Takım’ın yıldızlarıydı.
Basketbolda Amerikan Rüyası olarak nitelendirebileceğimiz bu büyülü durum, 2004’de Arjantin tarafından bozuldu. Amerika sadece bronz alabildi.

Basketbolun ilginç doğuşu
Basketbol, tüm dünyada futboldan sonra en yaygın, en sevilen spor dalıdır. Buna rağmen olimpiyat oyunları resmi programına girmesi zaman almıştır. 1891’de Springfield YMCA okulunun Kanadalı beden eğitimi öğretmeni James Naismith tarafından beyzbol ve Amerikan futbolu oyuncularına kış antrenmanı sağlamak amacıyla icat edilmiş bir oyundur.
Günümüzde basketbolu hemen herkes bilir, oynar ve seyreder. Yine de kısa hatırlatmalar yapalım. Basketbol topunun çevresi 75-78 santimetre, ağırlığı da 650-700 gram arasında değişir. Ülkemizde basketbol ilk kez 1904 yılında Robert Kole Dodge salonunda oynanmıştır. 1911 yılında Ahmet Robenson’un girişimleriyle Galatasaraylı öğrenciler de basketbol oynamaya ve organizasyonlar yapmaya başlamışlardır.
Hemen hemen aynı dönemlerde başlayan basketbol sporuyla (1891), Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (1894) birbirlerini tanıyıp anlaşması uzun yıllar almıştır.
Şimdi vereceğimiz ismi unutmayalım: Renato William Jones…
Bu İngiliz spor adamı 1932’de arkadaşlarıyla birlikte FİBA’yı kuran öncülerden biridir. Dahası oyunun olimpiyat programına alınması için yoğun çaba göstermiş ve 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’na kabul edilmesini sağlamıştır. Bu ismi unutmamanız için tekrarlayalım: Renato William Jones. FİBA Genel Sekreteri!…

1936 Olimpiyat Oyunlarının basketbol final maçının skoru tarihe geçen zayıf sayılarla anılacaktır: ABD 19-Kanada 8… Sanki bir hentbol maçı gibi… Ama bu final, basketbolun oynanamayacağı koşullarda, yoğun yağış altında kumlu bir zeminde oynanmış ve her iki takımın oyuncuları özellikle top sürmede zorlanmışlardır.
İlginç bir not: Oyunlar başlamadan önce Amerika takımın Yahudi oyuncusu Sam Balter, Hitler yönetimindeki Nazi rejiminin düşmanca politikası nedeniyle Berlin’e gitmek istememiş, ancak takıma katılır ve oynarsa, sonrasında Amerika’da şöhrete ve paraya kavuşacağı konusunda ikna edilmiştir.
Berlin 1936’da Altın madalyayı Amerika, gümüş madalyayı Kanada, bronz madalyayı da Polonya’yı 26-12 yenen Meksika kazanmıştır.
Türkiye de katıldı
1936 Berlin Oyunları’na Türkiye Basketbol Milli Takımı da katılmıştır. O takımın kadrosunu hatırlayalım: Rupen Semerciyan (Antrenör), Naili Moran (Türk atletizminin unutulmaz yıldızı), Jak Habib, Sadri Usuoğlu (Sonradan Beşiktaş futbol takımının kalecisi, antrenörü ve yöneticisi), Kamil Ocak (Sonradan ilk gençlik ve spor bakanı.), Şeref Alemdar, Hayri Arşebük, Nihat Ertuğ, Dionis Sakalak, Hazdayi Penso.
Basketbol Milli Takımımız ilk turda Şili’ye 30-16, Mısır’a da 33 -23 yenilerek elendi.
Basketbol Milli Takımımız, 1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları’na da katıldı.
Basketbol hakemi Yakovas Bilek oyunlara kendi parasıyla gitti. Amerikalı antrenör Elliot van Zandt da özellikle Avrupa’da şöhret kazanmış bir spor adamıydı.
İtalya’da basketbol federasyonu tarafından gençlere basketbol oynatmak üzere görevlendirildi.
Futbolda Milan takımının gelişimine de katkıda bulundu. Zandt’ın Türkiye çalışmalarındaki en önemli uygulaması, pota çemberinin içine 10 cm. daha küçük bir çember takması ve oyuncuların şut atmadaki becerilerini geliştirme çabasıydı.
Milli Takım’da kimler vardı? Ünlü bilim insanı, sonradan Galatasaray ve TFF başkanı Ali Uras, Milliyet’in basketbol yazarı Mehmet Ali Yalım, Erdoğan Partener, Türk sinemasında da aktör olarak ünlenen Yılmaz Gündüz, Nejat Diyarbekirli, Yüksel Alkan, Turhan Tezol, Güney İlmen, Yalçın Okaya, Altan Dinçer.
Helsinki Oyunları’nın hemen başında iki maç oynadı bizimkiler. İlkinde Mısır’a 64-45, ikincisinde İtalya’ya 49-37 yenilerek ilk turda elendiler.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir