1. Haberler
  2. GÜNDEM
  3. Vakanüvis: Osman Hamdi’nin ‘Mihrap’ tablosu mescide hakaretti

Vakanüvis: Osman Hamdi’nin ‘Mihrap’ tablosu mescide hakaretti

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Osman Hamdi’nin “Mihrap” tablosu da camiye hakaretti

Vakanüvis

Türkiye’nin ilk heykeltraşlarından, soyadını Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği Kenan Yontunç’un torunu olan Eda Taşpınar isimli şahsın, İstanbul Sultanahmet’teki Four Seasons Hotel’in içindeki Hayyatin-i Hassa Camii’nde (Cezaevi Camii) uygunsuz fotoğraflar çektirmesinin yankıları sürüyor.

Halka kapalı olan, şadırvanının da içkili restoran haline getirildiği caminin, olay sonrası akıbetinin ne olacağı belirsizliğini koruyor.

Görsel yöntemlerle camilere yönelik saygısız hareketlerin geçmişinde ise Osman Hamdi Bey’in “Mihrap” isimli tablosunun çok özel bir yeri bulunuyor.

Hukukçu olmak için gittiği Paris’ten ressam olarak döndü

Türkiye’de “müzeciliğin babası” olarak adlandırılan Osman Hamdi Bey, genellikle “Kaplumbağa Terbiyecisi” isimli tablosuyla biliniyor.

Onun sanat mahfillerinde çokça tartışılan, son sahibi olarak görülen batan Demirbank’ın envanterinde bulunduğu söylense de aslında kayıp olan “Mihrap” isimli tablosu ise hem de Osmanlı dönemindeki cüretkâr hadsizliğiyle tanınmakta.

Fransa’da eğitim görmüş, Fransız bir kadınla evlenmiş, sonra bir daha bir Fransız kadınla – ikisinin de adı da Marie’ydi – evlenmiş bir Sadrazam (İbrahim Ethem) çocuğu olarak Osmanlı seçkinlerinin arasında yer alan Osman Hamdi Bey, tipik bir Batıcı aydındı.

Kadıköy’ün ilk belediye başkanı da olan Osman Hamdi Bey, hukuk eğitimi almak için gittiği Paris’te bir yandan da resim ve heykele merak sarmıştı. Dönemin kimi ressam ve heykeltraşlarının yanında çıraklık yapan Osman Hamdi Bey, yurda döndüğünde Mithat Paşa ve Ahmet Mithat Efendi ile dost olmuş, bu geniş çevresinin de yardımıyla Saray da dahil olmak üzere önemli devlet işlerinde görev almıştı.

Sultan II. Abdülhamit onu, önce Müze-i Hümayun’un, ardından da Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüklerine getirmişti.

Osman Hamdi Bey’in bu dönemlerdeki tek kayda değer icraatı, ülke sınırları içerisinde yer alan tarihî eserlerin yurt dışına çıkışını yasaklayan bir genelge yayımlatması olmuşsa da döneminde yine de çok sayıda eser ülke dışına kaçırılmıştı.

Mihrabın önünde, rahlede oturan, Kur’an’ı çiğneyen dekolteli kadın

Bütün bu devlet işlerini yürütürken resim yapmayı hiç bırakmayan Osman Hamdi Bey, ilk zamanlarda da dönemin kabullerinin çok ötesinde tablo denemeleri yapmıştı.

Kur’an okuyan ya da türbe ziyaret eden kızları başları yarım örtülü olarak resmeden Osman Hamdi Bey’in bu tabloları, bir nevi ısınma turlarıydı. Tanzimat’ın kökleştiği, iki Meşrutiyet’in de yaşandığı, I. Dünya Savaşı’nın başladığı yılların ardında bırakarak 68 yıllık ömrünü 1910’da tamamlayan Osman Hamdi Bey, o güne kadar neredeyse hiçbir sanatçının cesaret edemediği bir şey daha yapmıştı.

Hasan Özsan, gazeteci yazar Ahmet Tezcan’ın – günümüzde yayında olmayan – dorduncukuvvetmedya.com isimli sitesindeki, 18 Şubat 2008 tarihli “Osman Hamdi Bey ve Osmanlı Kadınları” başlıklı yazısında şunları yazmaktaydı:

“Ancak, hiçbiri Mihrap adlı resmi kadar çarpıcı değildir. Resim bir camii içini göstermektedir. Üzerinde, devre göre oldukça açık sayılan bir elbise bulunan başı açık bir kadın, arkasını Kur’an yazısı ile çevrelenmiş olan mihraba dönmüş olarak, büyük bir rahle üzerinde dimdik oturmaktadır. Ayaklarının çevresinde ise öylesine atılı vaziyette Kur’an ve Kur’an sayfaları bulunmaktadır. Resmin hemen önünde yer alan buhurdandan dumanların yayılması resme mistik bir hava vermektedir. Sanat tarihçisi Sezer Tansuğ, Osman Hamdi Bey’den, ‘Oryantalisti bile geride bırakan ‘yerli’ isim’ olarak söz etmektedir. Ona göre, Osman Hamdi Bey Müslümanlığı az benimseyip Rum bilincini koruyan bir kişidir. Avrupa’da hiç bir oryantalist ressam, cami mihrabı önündeki rahleye model Ermeni kızını oturtup, ayaklarının altına Kur’an-ı Kerim sayfalarını yayacak kadar ileri gidememiştir.”

Resimde yer alan çinili mihrap, İstanbul’da Çinili Köşk’te bulunan, 1907 yılında Konya Karaman İbrahim Bey İmaretinden müzeye getirilen, renkli sır tekniğindeki mihrap olduğu biliniyor.

Tablonun yapılış tarihi göz önüne alındığında, Osman Hamdi’nin bu mihrabı İstanbul’a getirilişinden altı yıl önce görüp resmettiği anlaşılmakta. Resimdeki kadının, ressamın eşi (Marie) Naile Hanım’ın gençlik hali olduğu iddia edilirken, kimi sanat tarihçileri ise bu model kadının, Osman Hamdi Bey’in evinde çalışan Ermeni milletinden hizmetçi kız olduğu görüşünü savunmaktalar.

Tablo, Londra ve Berlin’de övgüyle sergilenmişti

Osman Hamdi’nin eserleri hakkında araştırma yapan sanat tarihçisi Mustafa Cezar, ressamın tabloya ne ad taktığının tespit edilmemiş olmasından dolayı çalışmaya “Mihrap” ismini vermişti. Ancak sonradan bir katalogda, Osman Hamdi Bey’in tablosuna Hristiyan teolojisinden bir ismi, “La Genèse” (Tekvin) ismini tercih ettiği anlaşılmıştı.

Tablo, Londra ve Berlin’de sergilenmiş, hakkında övgü dolu yazılar çıkmıştı. Tablo daha sonra İstanbul’da da sergilenmiş, sonrasında defalarca el değiştirmişti. Tabloya sahip olanlar arasında Aret Portakal, Mesut Hakgülen ve Çiğdem Simavi gibi isimler yer almış, son sahibi olarak ise Demirbank görünmekle birlikte, banka battığında envanterde yer alan Mihrap tablosunun kayıp olduğu anlaşılmıştı. Halen de Mihrap’ın akıbeti bilinmemekte.

Akdeniz: Osman Hamdi ve benzerleri kültür sömürgecisidir

ABD’de Kültür Ataşeliği yapan, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi görevinde bulunan Sabri Akdeniz, 1986 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları arasında çıkan “Kültür Sömürgeciliği” isimli kitabında, Osman Hamdi Bey ve ardıllarına ilişkin şunları yazmıştı:

“Osman Hamdi, son Osmanlı dönemi münevverinin, ‘kendi türünde iyi’sine çarpıcı bir örnektir. Muzıka-i Hümayun, Galatasaray’ın öğretmen ve öğrenci yapısı, kuruluşundan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurucu, hoca ve öğrencilerinin soy, kültür ve kafa yapıları, kişilikleri, Batı’ya açılışın bu temsilcilerinin, Batılılaşma akımının bu öncülerinin yönelimleri, görüşleri, onların yetiştirdikleri Osmanlı münevverinin Avrupalılaşma akımının neden eğlence, oyun, sanat, hayat tarzı getirme, kısaca bu tür kültür değişimi ile inançları yıkma, millî kültüre, töreye yabancılaşma doğrultusunda geliştirildiğini; müsbet ilim, sanayi, teknik-teknoloji ve iktisat bilgileri üstünde yoğunlaştırılmadığını onların soy-gönül-kafa yapıları bizlere iyice anlatmakta. Osman Hamdi ve benzerlerinin Batıcı – devrimci torunları bugün Türk toplumunun kilit noktalarına yerleşmiş, ülkemizde yabancı kültür sömürgeciliğini sürdürmekte, giderek artan bir hırs ve hınçla Türk Müslüman çocuğunu Türk milletine yabancılaştırmakta, özsaygısını aşındırmakta, yaşama, varlığını koruma istek ve gücünü yıpratıp, tüketmektedir.”

Bu arada, devri inceleyenler; “İslâmcılık” siyaseti güdülen, kurulan istihbarat teşkilatıyla “uçan kuştan bile haberdar” olunan Sultan Abdülhamit döneminde, hem böylesi tabloların yapılıp sergilenmesi hem de bu tabloları yapan kişinin sürekli önemli bürokratik görevlerle taltif edilmesine bir izah getirememekte.

AK Parti, Osman Hamdi Bey Fakültesi’ne karşı çıkmıştı

Osman Hamdi Bey’in, her konu edildiğinde tartışmalara yol açan “Mihrap” isimli tablosu, yapılışından yüz yılı aşkın bir süre geçtikten sonra yine tartışmalara konu olmuştu.

2014 yılında, TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda, CHP’li üyeler “Gebze Teknik Üniversitesi” adıyla yeni üniversite kurulmasını öngören tasarının görüşmeleri sırasında, üniversitede “Osman Hamdi Bey Güzel Sanatlar Fakültesi” de kurulmasını önermişlerdi. AK Partili vekiller ise Osman Hamdi Bey’in “Mihrap” isimli tablosunun gündeme getirerek, manevi değerlere saygı göstermeyen böyle birisinin adının bir fakülteye verilmesine karşı çıkmışlar, bilahare de öneri reddedilmişti.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir